Makale

Abdullah Öcalan ve İnsanseverlik Maskesi

Yazar: Servan Resuli, Eski PJAK Üyesi

Abdullah Öcalan, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) kurucusu, çağdaş Ortadoğu tarihinde en tartışmalı ve etkili figürlerden biridir.

Bir milis grubunun lideri olarak tanınan Öcalan, sadece Kürtlerin kaderini değil, aynı zamanda Türkiye’nin etnik azınlıklarla ilişkilerini de derinden etkilemiştir. Öcalan, özellikle bir dönemde Kürtler ve silahlı hareketlere eğilimli gruplar arasında karizmatik bir figür olarak, kendini Kürt haklarının savunucusu olarak sunmuş ve insansever, adalet yanlısı sloganlarla birçok genç ve Kürt aktivistin desteğini kazanmıştır. Ancak bu insanseverlik maskesinin ardında, şiddet eylemleri ve onun liderliğinde şekillenen silahlı çatışmalarla dolu acı ve karmaşık bir gerçeklik yatmaktadır.

Öcalan’ın PKK olarak bilinen silahlı bir hareketi kurmadaki ve yaymadaki rolü, onu bir tarikat lideri olarak nitelendirmeye yol açmıştır. Özgürlük ve Kürt hakları için mücadele ettiğini iddia etmesine rağmen, bu hareket, terörizm, insan hakları ihlalleri ve sivillere yönelik şiddet gibi ciddi suçlamalarla karşı karşıyadır. Öcalan, insan hakları savunucusu olduğunu iddia ederken, siyasi hedeflerine ulaşmak için sert ve askeri yöntemlere başvurmuş çelişkili bir figür olarak bilinir. PKK, siyasi ve askeri bir örgüt olarak tarihinde terörizm dahil birçok suçlamayla karşı karşıya kalmıştır. Türkiye hükümeti, ABD ve Avrupa Birliği gibi bazı ülkeler, PKK’yı siyasi hedeflerine ulaşmak için silahlı yöntemler kullanması ve askeri ile sivillere yönelik saldırılar düzenlemesi nedeniyle terörist bir örgüt olarak tanımaktadır.

Bu yazı, eski bir PJAK üyesi tarafından İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne gönderilmiş olup, Abdullah Öcalan’ın kişiliği ve eylemlerinin farklı boyutlarını eleştirel bir bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Yazar, Öcalan’ın karanlık sicilini gözden geçirerek, bir liderin insanseverlik iddiasıyla nasıl bir şiddet ve çelişki sembolüne dönüşebileceğini göstermektedir.

Yazının yazarı Servan Resuli, bu yazının kendi gerçek adıyla yayımlanmasını istemiştir. İzleme Örgütü, eski PJAK üyesinin güvenliği için isminin gizli kalmasını tercih etse de, Resuli, PKK’nın yıllardır çöktüğünü ve PKK olmadan PJAK’ın bir “yürüyen ceset” olduğunu belirtmiştir. Resuli’ye göre, PKK, PJAK ve Suriye’deki YPG, yıllardır güvenlik servislerinin kontrolü altında hareket etmekte ve işlevleri sona erdiğinde bir oyun kartı veya kullanılmış bir mendil gibi bir kenara atılmaktadır. Bunlar, daha fazla para ve silah veren herhangi bir güce hizmet eden vekil gruplardır. Bu iddianın kanıtı, Şahin Cilo ya da bilinen adıyla Mazlum Kobani’nin BBC muhabirine söylediği, “Sadece İsrail değil, bize hizmet/para veren her güç için hizmetkâr oluruz” sözleridir.

 

Yazının metni şu şekildedir:

Ben, bir zamanlar PKK, PJAK ve YPG’de aktif olan yüzlerce üyeden biriyim. Gençliğimi dağlarda, ideolojik eğitim kamplarında, savaş alanlarında ve özgürlüğümü, kimliğimi, seçim hakkımı, hatta duygularımı görünmez bir hapishaneye zincirleyen kamplarda geçirdim. Bugün, bu acı deneyimden yola çıkarak, insanseverlik maskesi takan ancak kanlı bir tarikatın mimarları olanlara karşı protesto sesimi yükseltiyorum. Abdullah Öcalan, İmralı Cezaevi’nden yaptığı açıklamalarda, Suriye’deki “Alevi katliamlarını” “IŞİD yöntemi” olarak nitelendiriyor ve bunu kabul etmediğini iddia ediyor. Ancak, onlarca uluslararası rapora göre, on yıllardır yüzlerce kadın, çocuk ve genci kaçıran, işkence eden ve savaş alanlarına gönderen bir grubun kurucusu, etik ve insanlıktan bahsetme hakkına sahip midir? Yüzlerce terörist operasyona emir veren, kapalı ve ahlaki olarak yozlaşmış bir ideolojik tarikat kuran Öcalan, diğer silahlı gruplara tavsiyede bulunma ehliyetine sahip midir? Öcalan, yarım yüzyıl süren çatışmalarda binlerce Kürt gencinin ve insanın ölümünden sorumlu değil midir? Kürt toplumunda siyaseti silahlı ve şiddet yanlısı bir yola sokan o değil miydi? Hiç özür diledi mi, yoksa her zaman bir bilge edasıyla tavsiye ve politika belirleme peşinde mi oldu? Kürtleri liderlik etme konusundaki bilimsel ve pratik yeterliliği nerede kanıtlanmıştır?

Fransız gazeteci ve araştırmacı Chris Kutschera, “PKK’nın Kara Dosyası” adlı kitabında, onlarca görgü tanığı ve saha kaynağına dayanarak, PKK’nın “bir özgürlük hareketi değil, acımasız iç şiddete sahip kapalı bir tarikat yapısı” olduğunu açıkça yazıyor. Öcalan, bu yapıda bir siyasi lider değil, üyelerin duygularını bile onun iradesine göre düzenlemek zorunda olduğu bir tarikat lideriydi. Kutschera, örgüt içi infazlara, psikolojik işkencelere ve beyin yıkama eğitimlerine tanık olanların ifadelerinden bahsediyor. “Kan ve İnanç” adlı kitapta, Öcalan’ın yakın çevresindeki üyeleri ailelerini, inançlarını, insani duygularını ve doğal bağlarını terk etmeye zorlayarak tamamen onun ideolojisine bağımlı hale getirdiği belirtiliyor. Bir kurban şöyle diyor: “Bize tek ailenin PKK olduğu söylendi. Annen yoldaş Öcalan’dır. Baban silahındır.” PKK’da sözde kadınlar özel bir konuma sahiptir, ancak evlenme ve annelik hakkı yoktur! Bu çelişkiler, yalnızca silahlı bir tarikatta bulunur. PKK, Kürtlerin çıkarları için savaştığını iddia ediyor, ancak Türkiye ile savaşta PKK liderlerinin akılsızlığı yüzünden binlerce Kürt öldü. Dağlarda terk edilen binlerce gencin ölümü kimin sorumluluğundadır?

Böyle bir sistemde, Abdullah Öcalan bugün nasıl “kadın ve çocukları desteklemekten” bahsedebiliyor? İnsan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, Irak, Suriye ve Türkiye Kürdistanı’nda çocuk asker kullanım politikalarından doğrudan sorumlu olan kişidir. İran Kürdistanı İnsan Hakları İzleme Örgütü, PJAK ve YPG saflarında zorla yer alan 18 yaş altı onlarca çocuğun belgelerini yayımladı; bazıları asla geri dönmedi. PJAK, YPG, SDF ve PKK’nın altındaki yüzlerce grup, binlerce insanın ölümünden doğrudan sorumlu oldukları için bir kez olsun hesap verdi mi? Öcalan, babacan bir tonda Alevileri savunduğunda, yıllarca binlerce Kürt, Türk, Arap ve Fars ailesini sevdiklerinin yasını tutmaya mahkum ettiğini unutmayalım. Bu savunmalar, kendi imajını aklama çabası değil midir? Şimdi silahlı mücadele politikasını terk etmekten bahsediyor; o ve PKK, bu kadar kana hesap verecek mi? 40 yılı aşkın süredir süren terörizm, cinayet, kaçırma ve çatışmalardan kim sorumlu? Türkiye’deki Kürt meselesini, yaklaşık yarım yüzyıl süren savaş, terörizm, kaçırma, Avrupa’da uyuşturucu üretimi ve dağıtımı, Kürtlere dair her şeyi güvenlikleştiren yüzlerce yanlış eylem çözebildi mi? Savaş, silahlanma ve çocuk askerlik, Irak, İran ve Suriye’deki Kürtlerin konumunu yükseltti mi? PKK’nın İran kolu PJAK, İran Kürtleri arasında popüler mi?

Bazı hükümetler, medya ve hatta bazı bağımlı uluslararası kuruluşlar, Kürt milis güçlerini barış aktörleri olarak göstermeye çalışırken, bu acı gerçeği haykırmak gerekiyor: Ellerin yüzlerce masum kadın ve çocuğun kanına bulanmışken barış ve insan haklarından bahsedemezsin. Yaşayan bir tanık olarak vurguluyorum: Abdullah Öcalan ve PKK, PJAK, YPG ve şimdi SDF’nin tüm liderleri, insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı uluslararası mahkemelerde yargılanmalıdır. Bizim deneyimlediklerimiz direniş değil, ideolojik kölelikti. Gördüğümüz, Kürt haklarını savunma çabası değil, herkesi Öcalan’da eriten silahlı ve terörist bir tarikatın içinde yaşamaktı; her eleştirinin cevabı hapis, infaz, aşağılama ve işkenceydi! Sonunda, Öcalan’ın Kürdistan devleti kurmaktan vazgeçip Türkiye hükümetinin politik sahasında oynamaya razı olduğunu ve silahlı siyasetin sonuç vermediğini anladığını gördük. Ama bu anlayış, on binlerce insanın kanı pahasına geldi.

Adalet, suçlulara madalya takılarak sağlanmaz. Adalet, kurbanların sesi duyulduğunda ve suçlular hesap verdiğinde başlar. Öcalan, şimdi kendini Kürtler ve Türkiye arasında barış eğitmeni ve arabulucu bir siyasetçi olarak görüyorken, terörizm emirleri veren, milis faaliyetlerini başlatan ve Kandil Dağı’nda bulunmayı emreden aynı kişidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu