Rapor

PKK’nın Silah Yakmasından On Yılların Fırsat Kaybına: Teslimiyetin Boyutları

Silahların Sonu; PKK’nın Teslimiyetinin Başlangıcı

Surdas’ta PKK’nın “silah yakma” töreni olarak tanıtılan olay, aslında on yıllardır süren fırsat kayıplarının ve ideolojik inatçılığın geç kalmış bir sonucuydu. Şimdi bu grup bir şekilde teslim olmuşken, bu olayın gerçek boyutlarını anlamak için bir analiz yapmak her zamankinden daha önemli.

 

Huşeng Şeyhi – Ortadoğu Uzmanı

11 Temmuz 2025 tarihinde, Süleymaniye’nin Surdas bölgesindeki Jasena Mağarası’nda PKK’nın 30 silahını yakması, Öcalan’ın çağrısına yanıt olarak sembolik bir hareket olsa da, bu törenin katılımcıları, kıyafetleri ve silah türleri bir yana, etkinliğin yapıldığı yerin kendisi bile bölgedeki tüm Kürt gruplarına mesajlar taşıyordu.

Birincisi: Jasena Mağarası’nın adı, ilk kez Kürt silahlı hareketinde Şeyh Mahmud Berzenci’nin 1923’teki silahlı mücadelesi ve Bang-ı Hak gazetesinin yayımlanmasıyla gündeme gelmişti. Ancak bu kez, 102 yıl sonra, Jasena Mağarası, Kürt devleti kurma ideolojisinin çıkmazını ve silahlı hareket stratejisinin sonunu göstermek için kullanıldı. Abdullah Öcalan, 26 yıl sonra ilk kez yayımlanan videosunda, söylemini açıkça “Kürt gerillalar”dan “komünalist yoldaşlar”a çevirdi. Bu, özel bir toplumsallık ve toplumun demokratikleşmesi vurgusuna işaret ediyor. Öcalan, artık silaha inanmadığını ve tek yolun demokratik katılım olduğunu belirtiyor. Daha önce, Toplumun Özgürleşmesi adlı eserinde, ulusal devlet kurma döneminin geçtiğini söylemiş ve milliyetçiliği, diğer milliyetçiliklerle çatışmadan, makro düzeyden mikro düzeye, tek bir devlet ve ülke çerçevesinde yeniden tanımlamıştı. Şimdi ise bu fikirleri pragmatik bir şekilde hayata geçirmeye çalışıyor.

İkincisi: Süleymaniye’ye 50 kilometre mesafede, Dokan çevresinde yer alan Surdas bölgesi, son iki yılda İran-Irak güvenlik anlaşması ve İran karşıtı silahlı grupların Surdas kampına taşınmasıyla sıkça anıldı. Bu kez de bölge, PKK’nın silahsızlandırılmasıyla yankı buldu ve bu, Kürt silahlı hareketinin sonuçsuzluğunu bir kez daha akla getirdi.

Üçüncüsü: PKK’nın, ideolojik ve lojistik açıdan en güçlü Kürt grubu olarak silahsızlandırılması, Öcalan’ın çağrısına uymaktan daha önemli bir mesaj taşıyor: Silahlı mücadele, tarihi fırsat kayıplarından başka bir sonuç doğurmuyor. Onlarca yıl boyunca Kürt romantizmi, silahlı mücadele adına sayısız can aldı, kaynakları tüketti ve şimdi, 2025’te Öcalan, hareketinin nihai hedefini toplumun demokratikleşmesi olarak görüyor ve Kürt devleti fikrinin yanlışlığını ve sonuçsuzluğunu gizlemiyor. Yeni komünalizm anlayışında, daha önce dışladığı aile, aşiret, dindar çevreler ve belediyeler gibi tüm sosyal kapasiteleri kullanmayı hedefliyor. Ancak “silah şereftir” sloganıyla silahı bir yöntem, taktik ya da strateji değil, şeref olarak görenler, şimdi şaşkınlıkla “şeref”lerinin ateşe verilmesini izliyor.

Dördüncüsü: PKK’nın silahsızlanma projesi, Devlet Bahçeli’nin daveti ve Öcalan’ın emriyle, Apoist düşünceden kaynaklanan tüm üst, alt ve paralel yapıları kapsıyor. AK Parti sözcüsünün bildirisi, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları ve Erdoğan’ın 12 Temmuz 2025’teki konuşmaları, PKK’nın tüm kollarının silahsızlandırılması ve feshedilmesi gerektiğini gösteriyor. Doğal olarak, yalnızca Türkiye’ye yönelik PKK ve kolları değil, özellikle Suriye’deki PKK kolu, Türkiye için öncelikli bir hedef. Bu, hem Türkiye’nin Osmanlı hayali çerçevesindeki Milli Misak anlayışına hem de PKK liderlerinin yakın zamanda onayladığı çerçeveye uygun olarak, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ı Ankara için önemli kılıyor. Ancak, PKK’nın İran Kürtleri için Apoist düşüncenin tercümanı olarak görev yapan kolu Pejak, silahlı hareketin ve devlet kurma fikrinin sonuçsuzluğu, hatta kültürel çözümler, özerklik, federalizm gibi devletçi hayallerin aşılması gerektiği konusunda bir muhatap olarak görülüyor.

Öcalan’ın “komünalist yoldaşlar” olarak adlandırdığı Pejak, onun ifadesiyle “sadece” demokratik yöntemlerle hareket etmeli ve şiddete ya da silaha yer yok. Ancak Pejak, Öcalan’ın bu açık talimatlarına uymazsa, akla şu geliyor: Bu grup, PKK’nın silahsızlanma projesinden memnun olmayan unsurların toplanma merkezi haline gelebilir. Pejak’ın eş başkanı Amir Karimi’nin BBC ile yaptığı son röportajda Türkiye’ye karşı herhangi bir düşmanlık olmadığını inkar etmesi, Pejak’ın giderek daha fazla İran karşıtı rakiplerin ve düşmanların vekil gücüne dönüşebileceğini düşündürüyor. Kürt silahlı hareketinin ana partisi PKK’nın iflas etmiş ideolojisi göz önüne alındığında, Pejak’ın İran’ın bölgesel ve uluslararası rakiplerinin güvenlik hedefleri için vekil işlevi görmeye odaklanması şaşırtıcı olmaz.

Genel olarak, Öcalan’ın düşünsel dönüşümleri bir yana, bölgesel gelişmelere işaret etmesi ve sahadaki olayları ve siyasi-güvenlik trendlerini incelemesi, Türkiye’deki derin devletin yalnızca iyi niyetle PKK ile çatışmayı bitirmek veya Türkiyeli Kürtlere imtiyazlar tanımak için bu düşmanlığı sona erdirmeyeceğini gösteriyor. Çünkü ordunun iç meselelere çekilmesi, darbe eğilimli Türkiye’de ordunun meşguliyetlerini azaltmak ve sosyal bölünme koşullarında yeni siyasi aktörleri devreye sokmak, siyasi kutuplaşmayı ve güvenlik tehditlerini artırmaktan başka bir sonuç doğurmaz.

Aynı zamanda, PKK’nın silahsızlandırılması ve feshedilmesi, Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki işgal gerekçesini ortadan kaldırır ve bu, Ankara’nın yayılmacı politikalarına zarar verir. Bu nedenle, PKK’nın tamamen ve ani bir şekilde ortadan kaldırılması, Türkiye için kayıpsız değildir; ancak daha hayati çıkarlar veya başka bir analiz düzeyi söz konusu olabilir.

Bu bağlamda, PKK’nın silahsızlanma çağrısı projesi ve Türkiye’nin stratejik kararının analizi çok yönlüdür. Bunlardan biri, silahsızlanmanın, Türkiye’nin Gelişim Yolu koridorunun güvenliğini sağlama gibi hayati bir eylem olarak görülmesidir. Birleşik Arap Emirlikleri’nden başlayıp Irak üzerinden Türkiye’ye ve nihayetinde Avrupa’ya uzanan bu yol, Al-Aqsa Tufanı sonrası krizler ve Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)’nun belirsizliği nedeniyle IMEC’nin alternatifi olarak Türkiye’nin Batı ile uyumlu ekonomik ve stratejik koridorlarda geri kalmama çabasıdır.

Doğal olarak, hayati çıkarlar söz konusu olduğunda, Erdoğan bu kez derin devletin sembolü Bahçeli’nin diliyle terörizmi bitirme çağrısı yapıyor. Şu ana kadar, derin devletin bir kurumu olan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) karargahına yapılan saldırı dışında, bu çağrıyı engelleyen başka bir sabotaj eylemi gerçekleşmedi ve Erdoğan-Bahçeli ittifakı, çekirdek güç merkezini yanına almayı başardı.

Öcalan’ın bölgesel gelişmelere işaret ettiği video mesajı ve PKK’nın 12. Kongresi için Perspektif adlı metninde “İsrail-Filistin” ikilemine panzehir olarak önerdiği Bölgesel Demokratik Konfederalizm ile silahlı hareketin ve Kürt devleti fikrinin çıkmaza girdiğini ilan etmesi, “Öcalan ve Türkiye derin devleti arasında, Osmanlı Milli Misak’ını canlandırmayı ve Ankara’nın hizmetine sunmayı hedefleyen, bölgesel çapta bir güvenlik anlaşmasının yürürlükte olduğunu” gösteriyor. Bu anlaşma, sonraki aşamalarda Ankara’nın liderliğinde ve Türkiye’nin çevresindeki vekil güçlerin katılımıyla bölgenin haritasını ve jeopolitiğini değiştirmeye yönelik çabalara tanıklık edebilir.

Türkiye’nin önündeki senaryoların ve Milli Misak’ı gerçekleştirme ya da farklı koridorları hayata geçirme başarısı bir yana, PKK’nın silah yakma olayı açıktır: Tıpkı 1923’te Şeyh Mahmud Berzenci’nin büyük güçlerin oyununda yer alabileceğini düşünüp sonunda İngiliz uçaklarının ateşinden korunmak için Jasena Mağarası’na sığınması gibi, bugün de İmralı’daki mahkumun takipçileri aynı mağarada, Kürt devleti ve silahlı hareket fikrinin başarısızlığını kabul ederek ve liderlerinin büyük güçler oyununda yer alma hayaliyle karışık bir şekilde sembolik olarak silah yaktılar; tıpkı 47 yıl boyunca fırsatları heba ettikleri gibi.

Ancak diğer PKK kollarının tutumları incelendiğinde, Pejak’ın işlevinin henüz bitmediği görülüyor. Grup içi iş bölümünde, Pejak hâlâ siyasi romantizmin ve vekil oyununun bir aracı olarak korunuyor. Üyelerinin kurban edilmesi ve Kürt hareketlerinin alışılageldik fırsat kayıplarıyla, bölgesel ve uluslararası düzeyde Kürt olmayan aktörlerin çıkarları sağlanıyor ve nihai maliyeti de özellikle İran Kürtleri ödüyor. Oysa hem Pejak’ın, ki şu anda liderlerinin bölgesel çapta ideolojik ve stratejik çıkmazıyla karşı karşıya, hem de diğer Kürt silahlı grupların, yirminci yüzyılın kalaşnikofunu karanlık tarihlerine teslim ederek, şiddetsiz bir yaşamı ve sivil toplum zemininde yeni bir yolu seçmesi rasyonel ve en uygun olanıdır. Böylece Kürt bölgelerinin gelişimini kendi paylarına destekleyebilir ve sıradan insanların yaşamını daha fazla bozmazlar.

Çünkü er ya da geç, yakılmış veya yakılmamış silahların yeri Amna Suraka Müzesi ya da Jasena Mağarası’dır. Günümüz çağı, romantik gerilla oyunlarını ve büyük güçler sahnesinde yer alma hayallerini artık kaldırmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu