Rapor

Bebekler de Düşman mıydı? İran-İsrail 12 Günlük Savaşında Amne Yetimhanesi Olayı

Ali Ferhmend, İran Kürdistanı İnsan Hakları İzleme Örgütü Genel Müdürü

Eğer insanlık vicdanı hâlâ yaşıyorsa, bugün haykırmalıdır:
“Çocuklar düşman değildir, bebekler askeri güç değildir. Sığınaklar güvenli olmalı, saldırı hedefi değil.”

 

İran-İsrail arasındaki 12 günlük savaşın son günlerinde, Tahran’ın 3. Bölgesi’nde bulunan Amne Yetimhanesi’nin tahliyesine dair yayınlanan sarsıcı video, sessiz bir çığlıkla gerçeği bir kez daha ortaya koydu: “Hiçbir savaşta zafer yoktur, gerçek kaybedenler her zaman savunmasız insanlardır.” Videoda, hiçbir güvenlik yeleği olmadan 60 bebeği kurtarmak için koşturan hemşireler ve sosyal hizmet görevlileri görülüyor; üstelik hava saldırısına sadece 30 dakika kala. İsrail rejimi, 57 yıldır Valiasr Caddesi’nde faaliyet gösteren Amne Yetimhanesi’nin varlığını tam olarak bilmesine rağmen, bu bölgeyi iki kez ağır bir şekilde hedef aldı: bir kez polis binasını, bir kez de devlet televizyonunu. Saldırılar o kadar şiddetliydi ki, ikinci saldırıdan yarım saat önce yetimhane tahliye edildi. 60 bebeğin hayatını kurtarmak için 30 dakika! Bu mu yeni nesil “insani uyarılar”? İsrail rejimi, bir bölgeyi veya binayı tahliye için önceden uyararak gerçekten insan hakları sorumluluklarını yerine getirdiğini ve savaş hukukuna uyduğunu mu düşünüyor?

Daha önce İran Kürdistanı İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu benzeri görülmemiş savaşın insani boyutlarına dair birçok raporda uyarılarda bulunmuştu: Hastaneler, ambulanslar, Kızılay yardım istasyonları ve hatta nükleer altyapılar hedef alındı; bunların hepsi açıkça savaş suçu teşkil eder. Ancak şimdi, bebeklerin ölümden kaçışına dair görsel bir belgeyle, dünya artık gözlerini kapatamaz. Soru şu: İsrail askeri komutanlarının gözünde, beşiklerinde uyuyan bebekler de bir güvenlik tehdidi mi? Onlar da mı nükleer bilim insanı veya askeri komutan?

Tahran’daki Amne Yetimhanesi gibi alanlara yönelik saldırılar – doğrudan hedef alınmasa bile – uluslararası hukuk ve insan hakları açısından, uluslararası insancıl hukukun (IHL) temel ilkelerinin ciddi bir ihlalidir. Ayırım ilkesi (Distinction), askeri hedefler ile siviller arasında ayrım yapılmasını gerektirir ve sivillere yönelik hedeflerin (hastaneler, eğitim kurumları, çocuk bakım merkezleri ve yetimhaneler dahil) saldırıya uğraması yasaktır. 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 6., 19. ve 38. Maddeleri, savaş zamanlarında çocukların korunmasını açıkça vurgular. Doğrudan veya dolaylı olarak bebeklerin ve çocukların hayatını tehdit eden bir saldırı, bu sözleşmenin açık bir ihlalidir.

Amne Yetimhanesi tamamen sivil bir mekândır. Doğrudan hedef alınmamış olsa bile, bu bölgeye yakın bir saldırı ve çocuklar için oluşturduğu fiili tehlike, ayırım ilkesine duyarsızlığın bir örneğidir. Orantılılık ilkesi (Proportionality), saldırıların sivillere verilen zararın olası askeri kazanımlardan fazla olmaması gerektiğini belirtir; bu ilke de belgelenmiş bu suçlarda ihlal edilmiştir. İsrail, ayrıca ihtiyat ilkesi (Precaution) ve ayrım gözetmeyen saldırılar yasağı (Indiscriminate Attacks)’nı da ihlal etmiş ve Batı tarafından hâlâ desteklenmektedir. Bu savaşta, özellikle ABD’nin açık ve örtülü desteğiyle İsrail, sadece İran’ın askeri hedeflerine zarar vermeyi değil, aynı zamanda 13 milyonluk Tahran’ı “mantıksız ve acil” tahliye uyarılarıyla eşi görülmemiş bir korku ortamına sürükledi. Sığınakta bebeğini doğuran anne, çocuğunu kaybeden baba, ilacına ulaşamayan yaşlı, hepsi bu şiddet odaklı projenin kurbanları oldu.

Bugün, Netanyahu ve siyasi ve medya ortağı Donald Trump’a sorulabilecek tek soru şudur: “Elleriniz kanlıyken ateşkes konuşmaya nasıl cüret ettiniz? Zafer olsaydı, neden birdenbire silahların susmasını istediniz?”

Cevap açıktır: “Bu savaşın failleri için hiçbir kazanım olmadı. Tıpkı yıllardır Gazze’de olduğu gibi, her seferinde ‘İsrail’in güvenliği’ bahanesiyle gerçekler örtbas edildi.”

Biz, insan hakları savunucuları olarak, bugün siyasi analizlerin, askeri değerlendirmelerin ve klişe söylemlerin ötesinde, uluslararası sistemden şunları talep ediyoruz:

  1. İran’daki savaş suçlarını incelemek için bağımsız bir gerçek bulma heyeti kurulması;
  2. İsrailli askeri ve siyasi komutanların uluslararası mahkemelerde hesap vermesi;
  3. Asimetrik ve teknoloji odaklı savaşlarda “sivillerin korunması”nın yeniden tanımlanması;
  4. Özellikle Ortadoğu’da insan haklarını ihlal eden taraflara silah satışının derhal durdurulması.

Son olarak, bir hemşirenin bir bebeği yıkımdan kurtarmak için kucakladığı görüntü, bin bildiriden ve bin Birleşmiş Milletler toplantısından daha çok şey anlatır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu