Rapor

Bölgesel Geri Kalmışlığın Kürt Bölgelerindeki Memnuniyetsizliğe Etkisi

Tahere Nuri, İran Kürdistan İnsan Hakları İzleme Örgütü Araştırmacısı:

Bölgesel geri kalmışlık, İran da dahil olmak üzere dünyadaki birçok ülkenin karşılaştığı ciddi bir sorundur. Çok etnikli toplumlarda, sürdürülebilir ulusal birliğin sağlanması, tüm kesimler ve bölgeler için sosyal, ekonomik ve siyasi adaletin gerçekleştirilmesine bağlıdır. Bu adaletin sağlanmaması durumunda, toplumun bazı kesimleri zamanla yalnızlık, göz ardı edilme ve dışlanma hissi geliştirebilir. Bu bağlamda, İran’ın batı ve kuzeybatısındaki Kürt bölgeleri—Kürdistan, Kirmanşah, İlam eyaletleri ve Batı Azerbaycan’ın bazı bölümleri—uzun süredir ekonomik sorunlar, altyapı yetersizlikleri, yüksek işsizlik oranları ve özellikle merkezi bölgelere kıyasla görece mahrumiyetle karşı karşıyadır. Bu durum, yerel toplumun bazı kesimlerinde memnuniyetsizlik yaratabilecek bir zemin oluşturmuştur.

 

İran’ın batı ve kuzeybatısındaki Kürt bölgeleri, on yıllardır yüksek işsizlik oranları, uygun sanayi altyapısının eksikliği, verimsiz tarım ve kamu hizmetlerinin zayıflığından muzdariptir. Bu bölgelerde gelir düzeyi, eğitim, sağlık ve sanayi yatırımları gibi insani gelişim göstergeleri, ulusal ortalamanın altında kalmaktadır. Örneğin, bazı Kürt ilçelerinde işsizlik oranları çift haneli rakamlardadır ve gençlerin büyük bir kısmı uygun iş fırsatlarının olmaması nedeniyle resmi olmayan işlere ya da büyük şehirlere göç etmeye yönelmektedir.

Bölgenin temel ekonomik dayanaklarından biri olan tarıma yeterli destek verilmemesi, dönüşüm endüstrilerinin ya da yerel ürünler için uygun pazarların olmaması bu eğilimi daha da kötüleştirmiştir.

Bu bölgelerdeki mahrumiyetin nedenleri arasında şunlar yer almaktadır:

  • Dağlık sınır bölgelerinde bulunmaları ve pazarlara erişimin zor olması,
  • İran-Irak Savaşı’nın batı eyaletlerinin altyapısına ciddi zarar vermesi,
  • Güvenlik ve idari nedenlerle devlet ve özel sektör yatırımlarının azlığı,
  • Bölgesel düzeyde dengeli kalkınma için planlama eksikliği.

Bu koşullar, sürekli olarak yoksulluk ve eşitsizliği yeniden üretmektedir; yoksulluk sadece ekonomik değil, aynı zamanda “yapısal ihmal” ve “kurumsal ayrımcılık” hissi şeklinde ortaya çıkmakta ve uzun vadede derin sosyal sonuçlara yol açmaktadır.

Kalkınma Farkı ve Ayrımcılık Hissinin Oluşumu

Kronik geri kalmışlığın en önemli sonuçlarından biri, yerel halk arasında ayrımcılık ve göz ardı edilme hissinin oluşmasıdır. Geri kalmışlık yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal ve kimlik temelli uçurumların oluşumuna zemin hazırlayan önemli bir faktördür. Bu his, açıkça ayrımcı politikaların uygulanmasından çok, kaynaklara, fırsatlara ve merkezi hükümetin ilgisine erişimdeki “eşitsizlik algısından” kaynaklanmaktadır. Kürt bölgeleri gibi etnik bölgelerde, bu memnuniyetsizlik genellikle “etnik kimlik” ve “kültürel kimlik” ile iç içe geçerek çift yönlü bir etki yaratır; öyle ki ekonomik memnuniyetsizlik, siyasi ya da kültürel memnuniyetsizliğe de dönüşebilir.

Kürt Silahlı Gruplarının Fırsatçılığı: Kalkınma ve Sosyal Boşluklardan Yararlanma

Bu koşullarda, sınır dışında ya da içeride dağınık faaliyetler gösteren Kürt silahlı gruplar, tam da bu sosyal zeminde faaliyet göstermekte ve ekonomik ile sosyal memnuniyetsizlikleri kullanarak üye toplamak, söylemlerine meşruiyet kazandırmak ve nüfuzlarını artırmak için çaba sarf etmektedir.

Yerel memnuniyetsizlikleri iyi bilen bu gruplar, mahrumiyet ve kalkınma başarısızlıklarını vurgulayarak kendilerini yalnızca bir silahlı grup olarak değil, “Kürt halkının haklarının savunucusu” olarak sunmaya çalışmakta ve halk ile devlet arasındaki güven boşluğunu doldurmayı hedeflemektedir. Bu grupların stratejisi genellikle üç aşamalıdır:

  1. Mahrumiyet ve ayrımcılığı insan hakları ve etnik söylemlerle yeniden sunma,
  2. Memnuniyetsiz gençleri adalet, katılım ya da etnik kurtuluş vaatleriyle cezbetme,
  3. Yerel ekonomik ve kültürel sorunlara dayanarak, az da olsa bir sosyal taban oluşturma.

Gerçek şu ki, Kürt halkının çoğu bu gruplara sempati duymamakta, silahlı yöntemleri kabul etmemekte ve bu grupların şiddet içeren yöntemlerine karşı çıkmaktadır. Ancak dengeli ve sürdürülebilir kalkınmanın olmaması ve mevcut koşulların devam etmesi durumunda, özellikle işsiz gençler arasında bu gruplara yönelme ihtimali bulunmaktadır. Ekonomik koşullar, kamu hizmetleri, eğitim, siyasi katılım ve sosyal güvenlik hissi ne kadar düşükse, bu grupların manevra alanı o kadar genişler. Bu durumun devamı, sadece bölgesel güvenliği tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda sosyal uçurumu ve güvensizliği de derinleştirir.

Güvenlik Yönetimi mi, Kalkınma Odaklı Yaklaşım mı? Hangisi Daha Gerçekçi?

Bu sorunların çözümü yalnızca güvenlik temelli değildir. Silahlı gruplarla mücadele, ulusal güvenliğin korunması çerçevesinde gerekli olsa da, ekonomik, kültürel ve sosyal memnuniyetsizliklerin kökenlerinin yalnızca güvenlik araçlarıyla çözülemeyeceği unutulmamalıdır.

Gerçekçilik, sorunları inkar etmek yerine, yerel dinamikleri anlayarak kalkınma odaklı politikalar benimsenmesini gerektirir. Bu politikalar, yapısal ayrımcılıkların giderilmesine, yoksul bölgelere yatırımın güçlendirilmesine, iş yaratılmasına, sosyal ve siyasi katılımın geliştirilmesine ve ulusal aidiyet hissinin yeniden canlandırılmasına yardımcı olmalıdır. Irak, Türkiye ve hatta Afrika ülkelerindeki küresel deneyimler, en gerçekçi yolun güvenliğin korunması ile hedefli, dengeli ve katılımcı kalkınmanın bir kombinasyonu olduğunu göstermektedir. Bu, şu anlama gelir:

  • Kürt bölgelerindeki ekonomik, sanayi ve tarım altyapılarına özel odaklanma,
  • Eğitim ve sağlık kalitesinin yükseltilmesiyle insani gelişim farkının azaltılması,
  • Yerel halkın bölgesel karar alma süreçlerindeki rolünün artırılması,
  • Kültürel çeşitlilik çerçevesinde ulusal kimliği güçlendirmek için yerel medya ve kültürel kurumların desteklenmesi.

Sonuç

Kürt bölgelerindeki ekonomik ve sosyal memnuniyetsizlikler, tarihsel geri kalmışlık ve bölgesel politikaların zayıflığı zemininde şekillenmiştir. Bu koşullar, mutlaka ayrışmaya yol açmasa da, doğru önlemler alınmazsa silahlı grupların oluşumuna ve nüfuzuna uygun bir zemin haline gelebilir; bu gruplar, gerçek sorunları kullanarak abartılı söylemleri toplumun bir kısmına empoze etmektedir. Yalnızca güvenlik odaklı bir bakış açısı, kısa vadede krizi önleyebilir, ancak uzun vadede istikrarı garanti edemez.

Bu eğilimle mücadele etmenin en gerçekçi yolu, sürdürülebilir, dengeli ve katılımcı kalkınma stratejileri uygulamak, sorunları inkar etmeden ya da güvenlik kaygılarını göz ardı etmeden, krizin sosyal ve ekonomik köklerine odaklanarak bunları temelden çözmektir. Sonuç olarak, dengeli kalkınma, halk ile devlet arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi ve ayrımcılık hissinin azaltılması, söz konusu sorunları önlemenin en etkili yollarıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu