Rapor

PJAK Terör Örgütü ve Üye Toplama Teknikleri: Misam Salimi’nin Deneyimlerine Bir Bakış

Misam Salimi: “Her şey, daha ilk günden, vaat edilenlerin solmasıyla başladı.”

 

Günümüz dünyasında, özellikle gerilimli bölgelerde, sosyal ve siyasi olaylar her zaman derin ve ayrıntılı incelemeler gerektiren karmaşık konuları beraberinde getirir. Bu olaylardan biri, gençleri çeşitli ve karmaşık yöntemlerle kendine çeken terör ve silahlı grupların üye toplama sürecidir. Bu bağlamda, Senendec’ten gelen ve PJAK terör örgütünün tuzağına düşen genç Misam Salimi’nin hikayesi, bu toplama sürecinin yol açtığı zorlukların ve zararların bir sembolüdür. Başlangıçta Kürtçe öğrenme ve kültürel-sosyal faaliyetlere katılma niyetiyle bu ortama giren Misam, zamanla bu grubun karmaşık ve tehlikeli ideolojileriyle tanıştı. İstemeden, korku ve tehdidin bireyleri kontrol ve yönetme araçları olduğu bir dünyaya sürüklendi. Bu metinde, Misam’ın deneyimlerini ve umut dolu bir gençten zarar görmüş bir bireye dönüşüm sürecini daha ayrıntılı inceleyeceğiz. Bu hikaye, sadece bölgenin sosyal ve siyasi durumunu yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda birçok gencin karşılaştığı acı gerçekleri ve bu gerçeklerin kaderlerini nasıl etkileyebileceğini, bazen telafisi mümkün olmayan kararlara yol açabileceğini gösterir.

Misam Salimi, Yedullah’ın oğlu, 20 Ağustos 1992’de Senendec’te doğdu ve 2 Ağustos 2020’de, PJAK terör örgütünde iki yıl geçirdikten sonra Piranşehr sınır muhafızlarına teslim oldu. İzleme Örgütü muhabirine, PJAK’a üyeliğinden maddi ve manevi olarak çok zarar gördüğünü ve PJAK’tan ve liderlerinden nefret ettiğini söyledi! Misam Salimi’nin kaderindeki önemli nokta, PJAK’a üye olmadan önce grupla işbirliği yapmış olmasıdır (Kürtçe dil kurslarına ve Çiyayê Sebz (Yeşil Dağ) derneğine katılarak).

Misam aracılığıyla gruba katılan bir kişi, bir süre sonra PJAK’tan kaçtığında, grup Misam’la iletişime geçti ve bu üyenin kaçışını ona bildirdi. Misam Salimi, yakalanma ve hapse girme korkusuyla PJAK’a katılmaya karar verdi. Ancak iki yıl boyunca grupla işbirliği yaptıktan ve örgütün gerçek yüzünü ve ideolojisindeki çelişkileri yakından gördükten sonra pişman oldu ve kaçmaya karar verdi. Misam Salimi, lise diplomasına sahip ve şu anda taşçılık ve fayans döşeme işiyle uğraşıyor.

Röportaj: Misam Salimi ile Söyleşi

PJAK ile nasıl ve hangi yolla tanıştınız?
Misam Salimi: Bu silahlı ve sahte grupla tanışmam tamamen dolaylı ve kademeli oldu. İlk olarak, Senendec’te düzenlenen Kürtçe dil kursları aracılığıyla bazı kişilerle tanıştım. Bu kişiler, dil öğretiminin yanı sıra “kimlik”, “kültürel direniş” ve bazı siyasi meseleler hakkında konuşuyorlardı. Bu kurslar görünüşte zararsızdı, ancak sonradan bunların PJAK için üye toplama platformu olduğu ortaya çıktı. Daha sonra “Çiyayê Sebz” (Yeşil Dağ) adlı derneğe katıldım. Çevreci faaliyetler yürütüyorlardı, ancak bunun yanı sıra silahlı mücadele ve Öcalan’ın ideolojisi hakkında özel görüşler dile getiriyorlardı. Yavaş yavaş, genç ve deneyimsiz zihnime uymayan garip kavramlarla karşılaştım, ama bunları öyle bir sunuyorlardı ki insan kendini özel ve önemli bir yolda hissediyordu. Hem dil kursları hem de derneğin çevreci faaliyetleri görünüşte apolitikti; ancak söylemler, hocaların yan konuşmaları ve üye seçimi ile gizli amaç tamamen PJAK’ın lehineydi. Bunu ancak sonradan anladım.

Resmi olarak gruba katılmaya nasıl karar verdiniz?
Misam Salimi: Gerçek şu ki, bu karar tamamen kendi irademle alınmadı. Benim aracılığımla bu ortamlarla tanışan bir kişi, PJAK’a üye olduktan bir süre sonra kayboldu. Bana onun kaçtığı haberleri geldi! Ardından gruptan bazı kişiler benimle iletişime geçti. Konuşmalarının tonu tamamen tehditkârdı. O kişinin bizimle tanışmasına sen sebep oldun, şimdi hesap vermelisin dediler. Çok korktum; gitmezsem hem onlardan tehdit alacağımı hem de İran devlet kurumları tarafından takip edilebileceğimi düşündüm. Bu korku, hayatımın en büyük hatalarından birini yapmama neden oldu. En büyük yanlışım, o kişiyi Çiyayê Sebz ortamlarıyla tanıştırmaktı, onun PJAK’a üye olması değil; ama korktum ve PJAK’a katıldım.

PJAK’taki iki yılınız boyunca en çok neyi dayanılmaz buldunuz?
Misam Salimi: Her şey. Daha ilk günden, vaat edilen her şey soldu. Kandil bölgesine vardığımda, sert, askeri ve acımasız bir ortamla karşılaştım. Tanıttıkları “idealist” ve “eşitlikçi” yaşamdan eser yoktu. Çevreye saygıdan bile bahsedilemezdi! İranlı üyeler ile Türkiyeli üyeler arasında ciddi bir ayrımcılık vardı. Biz İranlılar, daha ağır, yorucu ve hatta komutanların kişisel işlerini yapmak zorundaydık. İmkanlar çok sınırlıydı; yemek yetersiz, kıyafetler uygunsuzdu ve Kandil’in yükseklerinde yaşam koşulları sıradan bir insan için katlanılır değildi. Kışın soğuk iliklere işliyordu ve çoğumuz solunum ve deri hastalıklarına yakalandık. Gerçekten bir terör tarikatına ait kapalı bir garnizondi. İtiraz, eleştiri ve soru; etiketleme, gözaltı, hakaret ve işkenceyle eşitti!

Psikolojik olarak ne durumdaydınız? Ailenizle iletişim kurma imkânınız var mıydı?
Misam Salimi: Asla. Bölgeye vardığım andan itibaren tüm kişisel eşyalarımı aldılar; telefon, belgeler, dışarıyla iletişim kurmamı sağlayabilecek ya da bana kimlik verebilecek her şey PJAK tarafından el konuldu! Ne kimlik ne iletişim! İsimsiz robotlar gibiydik, sadece ölmek için PJAK’a girmiştik. PJAK üyeleri arasında psikolojik baskı ve stres yoğundu. Ailemle iletişim kurmanın hiçbir yolu yoktu. Bu izolasyon, üyeler arasında yalnızlık ve depresyonun yayılmasına neden oluyordu. Ben kendim ciddi uykusuzluk ve anksiyete atakları yaşadım. O ortamda biri psikolojik belirtiler gösterirse, tedavi yerine bastırılırdı. Hatta bazı üyeler arasında intihar vakaları yaşanıyordu, ama bu tür haberlerin dışarı sızmasına asla izin verilmezdi. Kim ölürse (herhangi bir nedenle), PJAK bunu Türkiye’nin saldırılarında öldü diye bir bildiriye dönüştürürdü!

Grubun prensipleri ve sloganlarıyla çelişen durumlar gördünüz mü?
Misam Salimi: Evet, grupla çelişen pek çok durum vardı. En çarpıcı çelişkilerden biri, her türlü cinsel ilişkinin yasak olduğu iddiasıydı. Grup, cinsel ilişki yasağını sürekli vurguluyordu. Ama gerçekte durum farklıydı. Bazı komutanlar ve üst düzey üyeler tarafından cinsel istismar oldukça yaygındı ve bu özellikle gruba yeni katılan genç kızlar için çok endişe vericiydi. Onlar kolayca istismara uğruyor ve kendilerini savunmak için hiçbir destek bulamıyorlardı.

Ayrıca, grubun sürekli vurguladığı eşitlik ve adalet sloganları sadece kâğıt üzerindeydi. Liderlerin davranışlarına veya kararlarına en ufak bir itiraz eden, en sert tepkilerle karşılaşırdı. Bu tepkiler, toplu aşağılama, fiziksel cezalar ya da işkence ve gözaltı olabiliyordu. Sözde “eleştiri ve öz eleştiri” toplantıları, düzeltme süreci olmaktan çok psikolojik işkenceye benziyordu. Bu toplantılarda üyeler, hiçbir hata yapmamış olsalar bile, topluluk önünde “hatalarını” itiraf etmeye zorlanıyordu. Bu psikolojik baskı, üyelerde suçluluk ve utanç hissi yaratıyor, onları gruba bağımlı ve savunmasız bir konuma getiriyordu.

İlginçtir ki bu tür itiraflar asla PKK ve PJAK liderleri için geçerli olmadı. Kimse Abdullah Öcalan’ın eylemlerini veya kararlarını eleştirme cesareti gösteremezdi. Bu tür eleştiriler ve sorular aslında bir tabuydu ve bunlara herhangi bir atıfta bulunmak ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Bu güç dengesizliği ve liderlerin davranışlarındaki şeffaflık eksikliği, reklam edilen prensiplerdeki yozlaşma ve ikiyüzlülüğün derinliğini gösteriyordu. Sonuçta, tüm bunlar bana bir ideolojinin, insani ve eşitlikçi değerler üzerine inşa edilmiş gibi görünse de, insanları kontrol etmek ve bastırmak için nasıl bir araca dönüştüğünü gösterdi.

Ne zaman artık devam edemeyeceğinize karar verdiniz?
Misam Salimi: Bir süredir kendimle içsel bir mücadele içindeydim. Zaman geçtikçe kendimden daha çok nefret ediyordum. Yanlış yerde olduğumu hissediyordum. Onların sahte idealleri benim için artık hiçbir anlam taşımıyordu. Sebepsiz yere öldürülen ya da işkence gören insanları gördüm. Bu, eğer kendimi kurtarmak istiyorsam risk almam gerektiğini anlamama neden oldu. Kaçmaya karar verdim, bu canıma mal olsa bile.

Kaçış süreci nasıldı?
Misam Salimi: Bir gece nöbet sırası bende olduğunda, karanlıktan faydalanarak kaçtım. Günlerce engebeli dağlarda yiyeceksiz ve susuz yürüdüm. Yabani hayvanlar, grup üyeleri tarafından yakalanma ya da insan kaçakçılarının tuzağına düşme tehlikesi her zaman vardı. Ama bunların hiçbiri umurumda değildi; tek hedefim hayatta kalmak ve kurtulmaktı. Sonunda İran sınırına ulaştım ve gönüllü olarak Piranşehr sınır muhafızlarına teslim oldum.

İran’a döndükten sonra size nasıl davranıldı?
Misam Salimi: Davranışlar son derece insani ve yasaldı. Gruptakilerin oluşturduğu zihniyetin aksine, ne işkence ne de kötü muamele vardı. Senendec Devrim Mahkemesi, dosyamı inceledikten sonra altı ay hapis cezası verdi, ancak şartlı tahliye ile serbest bırakıldım ve eve döndüm. Gözaltı süresince koşullar tamamen kabul edilebilirdi. Hatta bazı yetkililer, normal hayata dönmem için bana yardım etmeye çalıştı.

Bugün ne yapıyorsunuz ve geçmişe nasıl bakıyorsunuz?
Misam Salimi: Şu anda taşçılık ve fayans döşeme işiyle uğraşıyorum. Hayatım basit, ama huzurlu. Geçmişim hatalar ve acılarla doluydu, ama şimdi kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalışıyorum. Sloganlara kanmamak gerektiğini biliyorum. Bugün biri bana o vaatlerin yüz katını verse, bir an bile o hayata dönmem. Tek dileğim: sakin, gürültüsüz ve kandırmacasız bir hayat.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu