Evin Hapishanesi’nin kamusal alanına yapılan saldırı, hukuka karşı bir saldırıydı; temel insan hakları ilkelerine karşı bir saldırı.
Füzeler savaş alanları yerine evlere, hastanelere ve Evin Hapishanesi’nin kapısına düştüğünde, uluslararası hukuk sadece savunmasız bir kelime haline gelir.
İsrail rejiminin, İran’ın egemenliğini ve uluslararası hukukun temel ilkelerini açıkça ihlal ederek başlattığı 12 günlük savaşın ortasında, en korkunç ve unutulmaz suçlardan biri, Tahran’daki Evin Hapishanesi’nin halka açık girişine yapılan doğrudan saldırıydı. Bu alan, her gün mahkum ailelerinin, sivil çalışanların, zorunlu askerlerin ve habersiz geçen yayaların kullandığı bir yerdi. Evin Hapishanesi ne bir askeri merkez, ne bir güvenlik üssü, yalnızca tutsak sevdiklerinin haklarını arayanlar için bir umut kapısı, huzursuz bir şehirde insani bir noktaydı.
Bu benzeri görülmemiş saldırıda, onlarca sivil hayatını kaybetti veya yaralandı. Olay yerinden yayınlanan görüntüler, hiçbir askeri operasyonla bağlantısı olmayan insanların parçalanmış, cansız bedenlerini gösteriyor. İsrail’in “askeri hedefleri” vurduğu yönündeki tekrarlanan iddialarına rağmen, bu saldırı, 1977 Cenevre Sözleşmeleri’ne Ek Birinci Protokol’ün 48. Maddesi’nde belirtilen ayrım ilkesi (Principle of Distinction)’nin açık bir ihlalidir. Bu ilke, çatışan tarafların askeri güçler ile siviller arasında ayrım yapma yükümlülüğünü vurgular. Kamusal bir alanı hedef almak, Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Roma Statüsü’nün 8. Maddesi’nin 2. fıkrası’nda açıkça belirtilen bir savaş suçu’dur.
Ancak bu, İsrail tarafından bu kısa ama ölümcül savaş boyunca işlenen sistematik suçların yalnızca bir örneğiydi. Tıbbi merkezler, hastaneler, ambulanslar ve sağlık personeli de planlı saldırıların hedefi oldu. 1949 Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 18. Maddesi ve Birinci Protokol’ün 12. Maddesi, bu tür merkezlerin, çatışma hatlarına yakın olsalar bile özel koruma altında olduğunu belirtir.
Halkı birkaç dakika veya saat içinde yerleşim bölgelerini terk etmeye zorlayan tehdit içerikli uyarılar, Birinci Protokol’ün 57. Maddesi’nde belirtilen ihtiyat ilkesi (Principle of Precaution) ve orantılılık ilkesi (Principle of Proportionality)’nin açık bir ihlalidir. Bu uyarılar, sivillerin canlarını kurtarmaları için yeterli zaman tanımadığı gibi, korku ve panik yaratarak geniş çaplı psikolojik sonuçlara yol açtı.
Saha raporları, bu saldırıların çocuklar, kadınlar ve yaşlılar üzerinde ciddi psikolojik etkiler bıraktığını doğruluyor; bu etkiler muhtemelen yıllarca sürecek. Örneğin, Kermanşah’tan yaklaşık 40 yaşındaki bir kadın, saldırıya uğradıktan sonra artık huzurlu uyuyamadığını ve en küçük bir seste psikolojik şok yaşadığını belirtti.
Başka vakalarda, İranlı bilim insanları ve uzmanlar, aileleriyle birlikte kendi evlerinde füze saldırılarının hedefi oldu. Bu eylemler, Birinci Protokol’ün 51. Maddesi’nde belirtilen “hiçbir sivil saldırı hedefi olmamalıdır” hükmünün doğrudan ihlalidir. Ayrıca, 52. Madde’ye göre, konutlar, etkili bir şekilde askeri operasyonlara hizmet etmedikçe her türlü saldırıdan muaftır. Çoğunlukla kadın, çocuk ve yaşlıların ölümüyle sonuçlanan bu evlerin hedef alınması, çifte savaş suçu olarak değerlendirilir.
İsrail’in bu savaş sırasındaki genel tutumu, özellikle orantısız güç kullanımı, kör tehditler ve sivil altyapıya saldırılar, hem İran hem de İsrail’in taraf olduğu Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR)’nin açık bir ihlalidir. Bu sözleşme, yaşam hakkı, güvenlik hakkı ve insan onurunun, silahlı çatışma durumlarında bile askıya alınamaz olduğunu belirtir. Bu suçlar, aynı zamanda Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi (UDHR)’nin temel ilkeleriyle de tamamen çelişir.
Roma Statüsü’nün 25. Maddesi’ne göre, savaş suçlarında doğrudan rol oynayan veya bu suçlara emir veren kişiler, örneğin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bireysel cezai sorumluluk altında yargılanmalıdır.
İran Kürdistanı İnsan Hakları İzleme Örgütü, saha kanıtlarına ve uluslararası hukuk ilkelerine dayanarak, uluslararası toplumdan, özellikle ilgili kurumlardan aşağıdaki acil adımları talep ediyor:
- Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)’nin, İsrail’in İran’daki savaş suçlarını resmi olarak soruşturmaya başlaması.
- Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokollerine taraf devletlerin, bu belgelerin etkin uygulanmasına yönelik taahhütlerini göstermesi ve İsrail’in açık ihlallerine karşı sessiz kalmaması.
- Mağdur aileler için uluslararası hukuk mekanizmaları aracılığıyla adalet ve tazminat sağlanması.
İsrail, Evin Hapishanesi’nin ziyaretçi kapısına ateş açtığı gün, yalnızca fiziksel bir noktayı hedef almadı; her hafta o kapıya umutla gelen annelerin umuduna ateş etti.
Halka hukuka, insanlığa ve insan onuruna füze fırlattı.
Eğer dünya bugün bu suça sessiz kalırsa, yarın dünyanın her köşesinde kapılar kapanacak; ama kilitlerle değil, füzeler ve ateşle.
Adalet, politikayla takas edilemez.
Adalet uygulanmalıdır.