Süleymaniye’de PKK’nin sembolik silahsızlanma töreninin düzenlendiği sırada, Türkiye yetkilileri ve güvenlik uzmanları, bu örgütün bölgesel kollarının faaliyetlerini sürdürmesi konusunda uyarılarda bulundu. Ali Özgündüz bu konuda şunları söylüyor: “PJAK, YPG ve PKK, tek bir hedef için üç farklı addır; ve bunlar tamamen silahsızlandırılmadıkça, bölgenin güvenliği tehdit altında olmaya devam edecektir.”
Türk hukukçu ve uzman Ali Özgündüz, PKK’nin ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin silahsızlanmadan sonra bile devam ettiğini vurgulayarak, Suriye’deki YPG’ye karşı İran ve Türkiye’nin ortak hareket etmesi gerektiğini belirtti.
PKK komutanları, Abdullah Öcalan’ın örgütün feshedildiğini duyurması ve Türkiye hükümetiyle varılan anlaşmanın ardından silahlarını teslim etti. Bu olay, Öcalan’ın PKK faaliyetlerinin sona erdiğini ve Türkiye ile barış sürecinin başladığını bildiren ikinci açıklamasından hemen sonra gerçekleşti. Silah tesliminin yapıldığı yer sembolik olarak büyük önem taşıyor, çünkü burası 40 yılı aşkın bir süre önce Kürdistan İşçi Partisi’nin kurulduğu yerdi ve o dönemde binlerce PKK militanı burada bulunuyordu. Barış sürecinin kilit aşamalarından biri olan silah teslimi ve örgütün silahsızlandırılması yakın zamanda tamamlandı. Sürecin sonraki aşamaları, siyasi, hukuki ve yargısal konuları içeriyor; çünkü PKK üyeleri Türkiye ve diğer ülkelerde çok sayıda yargı dosyasıyla karşı karşıya ve bu dosyaların ele alınması gerekiyor. Bu tören Süleymaniye’de düzenlendi ve Neçirvan Barzani ile Recep Tayyip Erdoğan, PKK üyelerinin bu adımını olumlu karşıladı.
PKK’nin silahsızlanması, Türkiye’nin siyasi tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak kabul edilirken, hukukçu ve eski Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Ali Özgündüz ile bu konuda bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajın detayları aşağıda yer alıyor:
PKK’nin resmi silahsızlanması, silahlı çatışma döneminin sonu olarak mı değerlendirilebilir, yoksa bu, örgütün bölgesel rolünü yeniden tanımlamak için yeni bir taktik mi?
Özgündüz: Geçen Ekim ayında, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Bahçeli’nin girişimiyle başlayan ve Cumhuriyet İttifakı’nın “Terörsüz Türkiye” ve Demokratik Parti’nin “Barış ve Demokratik Toplum” olarak adlandırdığı süreç, silahlı çatışma döneminin sonu olarak değerlendirilebilir. Çünkü bu sürecin sonucunda, Öcalan’ın çağrısıyla, PKK teröristlerinden bir grup, Irak’ın Süleymaniye kırsalında sembolik olarak silahlarını yaktı ve PKK’nın feshedildiğini bir kongreyle duyurdu.
Aslında, şimdi kendilerini “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” olarak adlandıran PKK üyeleri, açıkça mücadelelerini “demokratik ve yasal siyasi yöntemlerle” ve Apo’nun (Abdullah Öcalan) çağrısı doğrultusunda sürdüreceklerini ilan ettiler.
Bu silahsızlanma duyurusunun zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden şimdi? Dış güçlerin baskısı ya da Ankara ile gizli anlaşmalar bu kararda rol oynadı mı?
Özgündüz: PKK uzun zamandır Türkiye içinde faaliyet gösteremiyordu. Ayrıca, Kandil Dağı’nda merkezi bulunan bu terörist örgüt, 2010’da başlayan çatışmalar sırasında kendini Suriye’nin kuzeyinde, SDF’ye bağlı YPG (Halk Koruma Birlikleri) olarak yeniden organize etti. Bu grup, ABD ve İsrail’in desteğiyle karargâhını ve silahlı gücünü Suriye’ye taşıdı.
Dolayısıyla, bölgesel gelişmeler, özellikle Türkiye sınırındaki kuzey Suriye’de, ABD tarafından on binlerce kamyon mühimmatla donatılmış YPG’nin varlığı—ki bu bizim ülkemiz (Türkiye) için ciddi bir tehdit oluşturuyor—ve öte yandan PKK’nin emperyalist ve Siyonist güçler tarafından araçsallaştırıldığının görülmesi, PKK’nin silahsızlanma sürecini hızlandırdı.
PJAK, YPG ve Irak’taki kolların PKK ile yapısal bağı göz önüne alındığında, bu grupların da silahsızlandırılmasını bekliyor musunuz? Türkiye, PKK’nin kollarını ayırmaya yönelik bir eğilim gösteriyor mu?
Özgündüz: Evet, ülkemizde PKK, İran’da PJAK ve Suriye’de YPG olarak bilinen terörist örgüt, aslında tek bir organizasyondur ve amacı Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den topraklar alarak “Büyük Kürdistan” oluşturmaktır.
Bu nedenle, bizim (Türkiye) bakış açımıza göre, hedeflerimize ulaşmak için bu örgütün tüm unsurları silahsızlandırılmalıdır.
Ancak, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Tom Barack’ın, YPG komutanları olarak bilinen Mazlum Abdi ve Ahmed Sara ile Şam’da yaptığı görüşmeden sonra yayınlanan bir bildiride, YPG ile Suriye hükümetini ele geçiren Tahrir el-Şam’ın “güç birliği” konusunda anlaşamadığı ve ciddi görüş ayrılıklarının olduğu belirtildi.
Bu durum, YPG’nin silahlarını bırakmayacağını gösteriyor. Ya yeni kurulan Suriye silahlı kuvvetlerine katılacaklar ya da şu anda olduğu gibi, Irak’taki peşmerge benzeri bir yapı olarak varlığını sürdürecekler.
Bu durum, elbette, bizim ve bölgedeki diğer ülkeler için olumsuz sonuçlar doğuruyor; çünkü YPG esasen ABD’nin ve dolayısıyla İsrail’in Suriye’deki kara gücüdür.
ABD, Rusya veya bazı Avrupa ülkelerinin bu silahsızlanma sürecinin şekillenmesinde nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz? Bu karar uluslararası baskıların sonucu mu, yoksa bölgesel bir anlaşma mı?
Özgündüz: Şu anda devam eden süreç, tamamen devlet ortakları—yani Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi—ve ayrıca Öcalan, PKK (Kandil) ve Halkların Demokratik Partisi (Dem Parti) tarafından yürütülüyor ve başka hiçbir devlet ya da yönetim bu süreçte yer almıyor.
Ancak, adını değiştiren ve siyasi mücadele vereceğini açıklayan bu örgüt, gelecekte kesinlikle ABD, Avrupa Birliği ve bölgesel güçlerle olan ilişkilerini ve temaslarını sürdürecektir.
Silahsızlanma süreci, eski PKK üyelerinin güvenli dönüşü ve yeniden entegrasyonu için bir program içerecek mi? Yoksa sadece örgütün operasyonel kısmı mı hedefleniyor?
Özgündüz: Bundan sonra, bu sürecin yasal altyapısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulacak bir komisyon tarafından hazırlanacak ve terörist eylemlere karışmamış örgüt üyelerinin geri dönüşü ve yeniden entegrasyonu ile diğer teröristlerin başka ülkelere gitmelerine göz yumulması gibi çabalar ilgili kurumlar tarafından yürütülecek.
Bu aşamadan sonra PKK’nin faaliyetlerine yeniden başlaması imkânsız görünüyor. Bazı unsurları faaliyetlere devam etme eğilimi gösterse bile, üs kurma ya da militan toplama kapasitesine sahip olamayacaklar.
Ancak, özellikle PJAK ve YPG’nin, ABD ve İsrail’in kendilerine verdiği rolleri daha etkili bir şekilde yerine getireceğini düşünüyorum. Bunu önlemenin tek yolu, Türkiye ve İran’ın ortak hareket etmesi ve karşı önlemler almasıdır.
Aksi takdirde, şu anda sakin görünen sular, uygun koşullarda emperyalist güçler tarafından yeniden bulanıklaştırılacaktır.